[BOŞ_SES] Sevgili meslektaşlarım merhabalar. Bugüne kadar infertilite tanı ve tedavi aşamasını birlikte değerlendirdik. Şimdi infertilite sürecinin hem kadın için hem erkek için ne ifade ettiğini, hangi etkilere sebep olduğunu birlikte değerlendireceğiz. İnfertilitenin çiftlere oluşturduğu yüklere bakacak olursak öncelikle infertil olma tanısının, infertilite tanısının çift için bir sorun olduğunu, bir yük oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bunu takiben bir tedavi alma gerekliliği, bu tedavi başarısızla sonuçlandığı takdirde başarısız tedavinin yükü, ve tabii ki başarıyla da sonuçlansa bir infertilite öyküsü sonrasında gelen yeni sürecin yükü olarak özetleyebiliriz. İnfertilite tanısı kadın ve erkek için ne anlam ifade etmektedir? Evli bir çift kendi istekleri dışında gebelik elde edemediği zaman aslında sosyal bir sorumluluk olan aile olma görevlerini de yerine getirememiş olurlar. Bu bir krizdir çünkü sosyal bir pozisyon kaybıdır. Ve bu çiftler için krize yol açan bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bireyler kendi psikolojik ve sosyal çevreleriyle aynı zamanda fiziksel çevreleriyle içinde bir bütün olarak bulundukları zaman sağlıklıdırlar diyebiliriz. Eğer infertilite sorunu bu fiziksel, psikolojik ve sosyal çevreyle olan uyumu bozuyorsa, ki rolleri yerine getiremedikleri için etkilemiş ve bozmuş oluyor, o zaman uyum süreci de bozulmuş ve kişiler buna uyum gösterememiş oluyorlar. Sister Callista Roy'a göre bozulmuş uyum, yani adaptasyonun bozulması sağlığın bozulması anlamına gelmektedir. Ve Roy'un adaptasyon modeline göre, adaptasyon insanlarla ve çevreyle bütünlük oluşturmak için birey ve grubun bilinçli farkındalık ve seçimlerini kullanmaya yönelik duygu ve düşüncelelerin süreci ya da bunun çıktısı olarak belirtmektedir. Yine Roy'un adaptasyon modeline göre dört mod belirlenmiştir bir kişi için, bir birey için. Bunlar kişinin fizyolojik gereksinimleri ki biliyoruz, beslenme, susama, bütün fizyolojik ihtiyaçlarımız bunun fizyolojik gereksinimler başlığı altında yer almaktadır. Yine benlik saygısı, benlik kavramı bir başka başlıktır. Rol fonksiyonu ve bunun yerine getirilmesiyle ilgili tüm süreçler adaptasyon modeli içinde yer almaktadır ve infertilitede kişinin rol fonksiyonu etkilendiği için adaptasyonu ve uyumu bozulmaktadır. Rol, toplumun fonksiyonel birimleridir. Rol, bireylere verilen isimdir ve kişinin bu ismi sürdürebilmesi için toplumun ondan beklediği her şey rol olarak tanımlanmaktadır. Kişi sosyal bir sorumluluk olarak aile, anne baba olma rolünü yerine getiremediğinde dolayısıyla bu adaptasyon bozulur ve bunu yerine getirmek için yeni adaptasyon mekanizmaları aramaya başlar. Sonuç olarak da karşımızda psikososyal sağlığı etkilenmiş bireyler görmemiz çok doğaldır. Neden bu etkilenmeleri yaratıyor? Şimdi bir düşünecek olursanız çalıştığınız alanlarda her gün, belki hayatınızda ilk kez gördüğünüz insanlara onlar için çok son derece mahrem olacak sorular sorabiliyorsunuz. Bunları bir hatırlayalım. Örneğin menstrual siklusunuz kaç günde bir oluyor, ne kadar sürüyor? Cinsel ilişki sıklığınız nedir? Ki bunlar bir çift için gerçekten çok mahrem sorulardır. Cinsel ilişki sırasında herhangi bir ereksiyon problemi ya da başka bir problem yaşıyor musunuz? İlk kez ne zaman cinsel ilişkide bulundunuz? Cinsel ilişki sırasında hangi pozisyonu kullanıyorsunuz? Şimdi bu belki çok da sık sormadığınız bir soru gibi gelebilir ama ilk derslerimizde hatırlarsanız gebeliğin oluşmamasındaki etkenlerden birinin hem zamanlama hem de cinsel ilişkiyle ilgili bazı bilgi eksiklikleri olduğunu vurgulamıştık. Dolayısıyla bazen bunların da sorgulanması gerekip çifte bu mahrem soruları yöneltmemiz gerekebilir. Yine geçmişte çiftin hangi kontraseptif yöntemler kullandığı, kanama miktarının ne olduğu gibi sorulara maruz kalmak kişiyi psikolojik olarak etkileyebilir. Bu sorulara cevap vermek çok zor olabilir. Doğru cevap vermek zor olabilir. Öyküyü alırken ve kişilerle görüşürken bu görüşmenin onlar açısından hiç de kolay olmadığını değerlendirmekte fayda vardır. İnfertilitenin bir kriz olduğunu söylemiştik ve krize tepkinin çeşitli basamaklar içerdiğini de biliyoruz. Bunlardan ilki tabii ki ilk faz, yani şok olma, sürpriz ve bu gerçeği inkar etme, "hayır ben infertil değilim"dir, "bir yanlışlık var"dır, "mutlaka benim çocuğum olacak"tır gibi ifadeler kullanabilirler. Daha sonra reaktif faz, hayal kırıklığı, öfkeye dönüşmesi, anksiyete, suçluluk, yas, depresyon, izolasyon. Bunlar infertil kişilerde en çok karşılaştığımız duygulardır. Adaptif faz artık bu gerçeği kabullenme ve ona uyum gösterme ve en sonunda çözümlenme, yani sorunla baş edecek etkili mekanizmaları devreye sokma. Örneğin bir tedavi kararı alma gibi. İnfertil çiftler bu kriz aşamalarının her birini yaşarlar. Ama bu aşamalarda ne kadar kalacakları, bunun ne kadar süreceği kişinin getirdiği özellikleri, eğitimine, çalışma durumuna, infertilite süresine göre değişebilir. Bunlar çeşitli araştırmalarla bu duyguların ne kadar sürdüğü, hangi yoğunlukta yaşadığı gösterilmiştir. Dolayısıyla biz kişiye göre, yani kişinin standart her bir kişinin standart bir geçiş süresini göremeyeceğiz. Dolayısıyla karşımızdaki kişilerin birer birey olduğunu ve onların yaşadıkları her duygunun onlara özel olduğunun farkında olmamız ve ona göre davranmamız gerekiyor. Size bir öykü anlatmıştım. Bu öyküyü hatırlarsanız ve belki kendi duygularınızla birleştirirseniz o arabanın size niye gelmediği, neden sizin araba alan kişilerden biri olmadığınız. Ben aslında duyar gibi oldum söylediklerinizi. "Neden ben? Niye bana gelmiyor? Başkasına geliyor. O kişi neden ben oldum? Ben bunu hak edecek bir şey mi yaptım? Bir suç mu işledim?" Ki suç aslında infertilitede çok kullanılan bir yön, terimdir. "Suç kimde? Bende mi, kocamda mı? Bu kocamın suçu ama ben tedavi görüyorum." Yani suç kelimesi oldukça sık kullanılmaktadır. Yine, "başkaları istemeseler bile onların bebeği oluyor. Bizim niye olmuyor?" "Bu bir ceza mı?" Örneğin yine kadınların çok sorguladıkları, işte ilk gebeliğini istemediği için kürtaj olmuş olabilir ve şimdiki infertilite sorununu buna yönelik bir cezalandırma, Allah tarafından cezalandırma olarak nitelendirebilir. Dolayısıyla bunların çiftlerle, gerekiyorsa teker teker, ki bazen tek tek görüşmek gerekebilir, mutlaka konuşarak, bu konudaki duygularını ifade etmeleri, yaşadıkları duyguların sadece onlar tarafından yaşanmadığını, aslında bu isyan ifadelerinin bu tanıyı alan herkes tarafından yaşanıyor olduğunu bilmek onların içini biraz rahatlatabilir. Ve tabii ki şunu da söylemek gerekir; bunun bir ceza olmadığını, bunun tıpkı diğer hastalıklar gibi kişi tarafından kaynaklanan bir şey değil bir hastalık olarak görülmesi gerektiğini ve bunun tedavi için yolların olduğunun kişilerle görüşülmesi ve duygularının paylaşılması önemlidir. İnfertil olmak nasıl bir şeydir? Kişi infertil olacağını infertilite tanısını aldığı zaman ilk aklına gelen şey ağrı, acı çekmek. Çünkü tanı işlemleri tedavi yöntemlerinin içinde ağrı, acı, invaziv işlemler var, bunlar bir korku yaratıyor. Yaşayacaklarıyla ilgili anksiyete var. Hem fiziksel yaşayacakları, hem duygusal yaşayacağı şeylerle ilgili anksiyeteler yaşıyor. Tüm bunları yaşarken ekonomik olarak yıpranıyor. Yaşadığı ekonomik sorunlar, ağrı acı nedeniyle işte ve yaşadığı depresyon, öfke, inkar nedeniyle davranışlarına yansıyor. Belki karı koca arasındaki evlilik problemleri başlayabiliyor, bu önemli bir yer tutabiliyor. Tüm bunlar yaşanırken giderek kendini daha değersiz, daha işe yaramaz başarısız hissetmeye başlayabiliyor. Ve tüm bunlar, gerginliğini, stresini, başkalarına olan öfkesini, inkarını, yasını giderek büyütebiliyor. Yani, gün geçtikçe ve olaylar ilerledikçe hem kadın için hem erkek için infertilitenin yükü giderek, giderek daha da taşınması zor bir hale gelebiliyor. Birçok çalışma yapılmış. Yani infertilite ve psikososyal etkileri diye literatüre baktığımız zaman çok fazla makale bulmamız mümkün. Şunu da unutmamalıyız; infertilite toplumsal bir değer taşıyor. Toplumdan topluma kişinin yaşamını gerçekleştirmek için diğer değişkenlerle donanmışlığına göre de değişebiliyor. Bu nedenle her kültürde infertiliteye tepkiler değişebildiği gibi aynı ülkenin içindeki farklı illerde, farklı kasabalarda da değişebiliyor. Onun için hizmet verdiğimiz alandaki kişilerin tepkilerini gözlemeli ve oraya yönelik olarak onları anlamamız gerekiyor. Ama genel olarak şunu söyleyebiliriz; infertilite çiftlerin sosyal yaşamlarını, psikolojik durumlarını, evlilik ilişkilerini, seksüel yaşamlarını, gelecekle ilgili planlarını, kendilerine olan benlik saygılarını, beden imajını olumsuz etkileyen önemli bir yaşamsal sorundur. İnfertil çiftler tanı aldıkları zaman ya da alma aşamasında tabii ki sağlık personeline başvururlar. Onlar aslında bu hizmeti alacakları zaman şunu tahmin ederek gelirler: "Ben oraya gittiğim zaman beni duygusal olarak anlayacak, fiziksel ihtiyaçlarım kadar psikolojik sorunlarımın, yaşadıklarımın farkında olacak bir sağlık ekibiyle karşılaşacağım." Eğer bunu bulamazlarsa bu onlar için ilk ve büyük bir hayal kırıklığı olabilir. O nedenle, biz bunu anlıyor olsak bile onlara göstermemiz ve onların anlaşıldığını fark ettirmemizin önemli olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum. İnfertilitenin tepkilerine baktığımız zaman, kadının verdiği tepkiler, erkeğin verdiği tepkiler, aslında, yas, öfke, inkar, bunların her iki eşte de benzer şekilde görüldüğünü ve gözlendiğini biliyoruz. Ancak şiddetleri değişebiliyor ve bu şiddete göre de biz aslında genelde infertiliteye olan tepkilerde kadının tepkilerini biraz daha fazla görebiliyoruz. Yani, kadın için infertilite daha büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Niye? Çünkü toplumsal cinsiyet rollerine baktığımız zaman, çocuk doğurma, çocuk doğurma fizyolojik olarak kadının rolü olmakla birlikte annelik, bakıp büyütme, bu sorumluluklar tamamen kadınla ilgili roller. Dolayısıyla, kadının elinden bu rol alındığı zaman aslında ortada hiçbir şeyi kalmamış, artık hiçbir işe yaramaz bir kişi olarak görebiliyor kendisini. Bu nedenle de infertil olarak, çocuksuz yaşama adapte olması erkeğe göre daha zor olabiliyor. Yine, şunu da unutmamalıyız, tanı ve tedavi yöntemlerinden hatırlarsanız erkekte infertilitenin değerlendirilmesinin temel ve tek yolu, yani büyük oranda tek yolu ve tek yolla çözümlenebilen şekli, sperm analizi. Oysa ki, kadında birçok invaziv ve noninvaziv işlem gerektiriyor. Tanı konulduktan sonra tedavi aşamasında da kadın birçok prosedüre maruz kalıyor. İlaçları kullanan kadın oluyor. Onun yan etkileriyle baş etmesi gereken kadın oluyor. Dolayısıyla, kadın bunu tahmin ettiği ve bildiği için infertilite tanısıyla birlikte daha fazla tepki gösterebiliyor. Ve daha da önemlisi, erkeğe bağlı infertilite nedeniyle tedavi görecek bile olsa tedavinin sonucunda gebe kalan ya da kalamayan yine kadın oluyor. Bunun altını özellikle vurgulamak istiyorum. Çünkü infertilite tedavilerinin çıktısı gebelik olduğuna göre her şekilde gebe kalamayan, yani bunu başaramayan kadın oluyor ve bu sorumluluk kadının üzerinde önemli bir yük oluşturuyor. Erkek açısından baktığımız zaman, erkek de tabii ki kendi çocuğuna sahip olamadığı, neslini devam ettiremediği, özellikle ataerkil ailelerde neslin erkek tarafından iletiliyor düşüncesi, erkek için kendi çocuğuna sahip olmayı daha anlamlı kılabiliyor. Ve bu aslında infertilite bir bakımdan seksüel olarak da başarısızlık duygusu da verebiliyor erkeğe. Ancak, şunu söyleyebiliriz, kadın için infertilite yıkıcı bir rol kaybı olarak algılanırken erkek bunu üzücü fakat o kadar da trajedi yaratmaya gerek olmayacak bir faktör olarak da görebiliyor. Bu tepkileri sizler de çalıştığınız alanda çiftleri gözleyerek bazı tahminlerde bulunabilirsiniz. 2008 yılında bir ölçek geliştirdik ve yayınladık, iki arkadaşımla birlikte. Bu Türk toplumu için geliştirilmiş infertilite distres skalası. Bugüne kadar Türkiye'de yapılmış birçok çalışmada bu skala yapılan girişimlerin etkisini değerlendirme ya da infertilitenin kadınlarda yarattığı etkileri belirleme açısından kullanıldı. Halen de güzel çalışmalarda kullanılıyor. Çalışmalarınızda bu ölçeği kullanmanızı tavsiye edebilirim. Hatta bu çalışma İranlı bir psikolog tarafından da 2012 yılında İranlı kadınlara adapte edilerek yine yayınlandı.